15 Haziran 2009 Pazartesi

1929’da savaştık, 2008’de konuşarak krizden çıkacağız

Malumunuz, bir süredir uluslar arası ekonomik krizle yatıp kalkıyoruz. Amerika’da başlayıp, grip salgını gibi, kısa sürede her yere yayılan bu ekonomik bunalım, nihayet, Avrupa Birliği liderlerinin Paris’te bir araya gelip meseleye el atmasıyla birlikte duraklar gibi oldu. En azından yüzler bir süreliğine güldü, borsalardaki çöküşler yavaşladı.

Allahtan ki yavaşladı, zira akıllara 1929’daki büyük ekonomik krizin ardından patlak veren İkinci Dünya Savaşı daha sık gelir olmaya başlamıştı! Eğer kriz, bu andan itibaren etkisini kaybetmeye başlarsa, şüphesiz ki bunda aslan payı, Amerika’nın burun kıvırdığı, Türkiye’nin ise uzun zamandır, ‘Üye olsak da olur olmasak da’ havalarıyla görmezden geldiği AB’nin olacak. 29’daki bunalım yıllarına dönersek, aslında Paris’te yaşananın, sıradan bir toplantı olmadığını anlarız.

Sene 1929. Dünya bir anda fakirleşti. Ekonomi durdu. New York’tan başlayan kriz, dalga dalga tüm dünyaya yayıldı. New York Menkul Kıymetler Borsası’ndaki (Wall Street) hisse senetlerinin değeri yere çakılmıştı. Hisse senetlerindeki bu keskin düşüş, binlerce bireysel yatırımcıyı harabeye çevirmesinin yanı sıra, bankaları ve diğer finansal kurumları, özellikle de portföylerinde hisse senedi bulunduranları oldukça zora sokmuştu. Birçok banka borçlarını ödeyemez duruma geldi; 1933’e gelindiğinde Amerika’daki 25 bin banka şubesinden 11 bini iflas etmişti! Bu bankaların iflasıyla birlikte ülke ekonomisinde güven kaybı oluştu. Harcamalar, talep ve dolayısıyla da üretim düştü. Enflasyonla birlikte işsizlik de patladı.1932’ye gelindiğinde Amerika’daki tekstil sektörünün üretim miktarı, 1929’dakine oranla yüzde 54 düşmüş, işsiz sayısı 15 milyona çıkmıştı! Kriz Amerika’da başlamış, ancak Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika ve Avrupa ekonomileri arasındaki derin ve özel ilişkilerin göz ardı edilmesinden dolayı dünya çapında bir ekonomik bunalıma dönüşmüştü. Amerika, savaştan sonra, ayağa kalkmaya çalışan Avrupa’nın bir numaralı kredi musluğuydu. Musluk tıkanınca, Avrupa kurudu. Bu durum en çok Amerika’ya borcu olan Almanya ve Büyük Britanya gibi ülkeleri vurdu. 1932’de Almanya’daki işsizlerin sayısı, toplam işgücünün yüzde 25’ine tekabül eden 6 milyona ulaşmıştı. Neredeyse bütün ülkeler, yeni gümrük vergileri koyarak, olanları artırarak ve ithalata kota getirerek yerli üretimi artırmanın yollarını aradı. Bu sıkı uygulamaların etkisi, uluslararası ticaret hacminin çok ciddi bir şekilde düşmesi şeklinde kendisini gösterdi. Ülkeler ardı ardına ithalata sınır koyunca, dünya ticaret hacmi yarıya indi.

Peki, dünya bu krizden nasıl çıktı dersiniz? Savaşarak! Zira başta Almanya ve Japonya olmak üzere, birçok ülkede, krizin etkisiyle inim inim inleyen kitleler, saldırgan ve milliyetçi politikalar izleyen siyasileri iktidara taşımıştı. Bu hükümetler, silahlanma yarışına girince, fabrikalar işlemeye, işsizlik azalmaya başladı. Ve nihayetinde o silahlar kullanılmaya başlandı! Öyle ki, krizin doğum yeri Amerika bile, Avrupa’dan gelen silah siparişlerini karşılamak için fabrikalarını çalıştırmaya başlayınca bu krizden kurtulabilecekti. Yani savaş ekonomisiyle. Hikâyenin gerisini zaten hepimiz biliyoruz. İkinci Dünya Savaşı ve milyonlarca ölü.

İşte dünya, ikinci büyük savaşa böyle, göz göre sürüklenmiş, birinci savaşın yarattığı güvensizlik ortamı, buhranı durdurmak için yapılacak uluslararası bir müdahaleyi imkânsız hale getirmişti. Yani, dünya, bir türlü bir masanın etrafına oturup, ‘Ne yapabiliriz?’ sorusunu tartışamamıştı. İşte Paris’te bu soru sorulabildi. Avrupalı liderler, ağlamaklı gözlerle dünyaya sükûnet çağrısı yapmaya çalışan Amerika Başkanı Bush’un aksine, ellerini taşın altına koyup, soğukkanlı bir şekilde krize el attılar. Şimdilik ortalık yatıştı. Onca askeri gücüne rağmen Amerika, kriz karşısında şaşkın şaşkın etrafa bakınırken, AB, diplomasinin yumuşak gücünün, bombalardan daha etkili olabileceğini gösterdi.

AB’yi küçümsemeyin…

14 Ekim 2008, Salı, Zaman Avrupa

Yazının orijinal linki için tıklayınız
Bir önceki menüye dönmek için tıklayınız
Ana menüye dönmek için tıklayınız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder