15 Haziran 2009 Pazartesi

Tarihe kafa tutan ülke Türkiye

Sabah sabah ajanslara düşen küçük bir haber moralimi bozdu. Habere göre Hollanda içişleri bakanı, yürürlükteki Hollanda Anayasası’nın değiştirilmesini istiyormuş. İnsanın ‘Allah Allah, bayram değil, seyran değil, eniştem neden beni öptü?’ diyesi geliyor. Öyle ya, ülkede, gözle görülür toplumsal bir huzursuzluk yok, kimse kimsenin tavuğuna kış demiyor, çata pat da yok. Ve hepsinden önemlisi, söz konusu anayasa, sivil bir anayasa! O zaman mesele nedir? Efendim mesele şuymuş: Bakana göre, 25 yaşındaki anayasanın dili çok çetrefilli ve arkaikmiş, üstelik bazı muğlâk noktalar da varmış; yapısı ve içeriği yeteri kadar şeffaf değilmiş. İnsan bunları duyunca, ‘Vay anasını sayın seyirciler!’ demeden edemiyor. Demek ki, anayasalar kutsal metinler gibi değilmiş, şartlara ve zamanın ruhuna göre değişebiliyor, üstelik değiştirilmesi dahi teklif edilebiliyormuş. Malum, Türkiye’de de kısa bir süre öncesine kadar 1982 tarihli darbe anayasasının değiştirilmesi gündeme gelmiş, bu işe kalkanlar, perişan edilmişti. Bence perişan edenler haklıydı da. Hollanda gibi bir özgürlükler ülkesinin anayasasının bile baktığında, ‘Bu anayasanın yanında benim ciğerim kaç kuruş eder ki?’ deyip, komplekse kapıldığı komando kamuflajlı anayasamız, dünya durdukça dursun. Tarih aksın, ama o hep öylece, taş gibi dursun. Ne de olsa tarihe kafa tutmayı seven bir devlet yapımız var. Hem de ne tutuş?

1950’ler: Dünya İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden yapılanma çabalarını tartışıyor; Türkiye, laikliği, cumhuriyeti, din-devlet ilişkilerini, ülkenin kendine özgü şartlarını ve daha fazla özgürlüğün memleketin başına ne çoraplar öreceğini tartışıyor.

1960’lar: Dünya silahlanma ve uzay yarışlarını tartışıyor; Türkiye, laikliği, cumhuriyeti, din-devlet ilişkilerini, ülkenin kendine özgü şartlarını ve daha fazla özgürlüğün memleketin başına ne çoraplar öreceğini tartışıyor.

1970’ler: Dünya Soğuk Savaşı ve nükleer enerjiyi tartışıyor; Türkiye, laikliği, cumhuriyeti, din-devlet ilişkilerini, ülkenin kendine özgü şartlarını ve daha fazla özgürlüğün memleketin başına ne çoraplar öreceğini tartışıyor.

1980’ler: Dünya Kapitalizm ve Sosyalizmin dünyaya etkisini, nükleer silahlara dayalı dehşet dengesini tartışıyor; Türkiye, laikliği, cumhuriyeti, din-devlet ilişkilerini, ülkenin kendine özgü şartlarını ve daha fazla özgürlüğün memleketin başına ne çoraplar öreceğini tartışıyor.

1990’lar: Dünya Soğuk Savaş’ın ardından ortaya çıkan Yeni Dünya Düzeni’nin ne olduğunu ve olması gerektiğini, gen teknolojisini, bilişim dünyasında yaşanan devrimleri tartışıyor; Türkiye, laikliği, cumhuriyeti, din-devlet ilişkilerini, ülkenin kendine özgü şartlarını ve daha fazla özgürlüğün memleketin başına ne çoraplar öreceğini tartışıyor.

2000’ler: Dünya, 11 Eylül saldırıları sonrası ortaya çıkan; güvenlik mi demokrasi mi? açmazının içinden çıkmaya çalışıyor, Kapitalizm’in sonunun gelip gelmediğini tartışıyor; Türkiye, laikliği, cumhuriyeti…

Offf, valla benim yüreğim şişti!

23 Ekim 2008, Perşembe; Zaman Avrupa

Yazının orijinal linki için tıklayınız
Bir önceki menüye dönmek için tıklayınız
Ana menüye dönmek için tıklayınız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder