16 Haziran 2009 Salı

Heinz Kramer & Harald Müller: "Kıbrıs'ta çözümsüzlük AKP'ye pahalıya patlar"



Türkiye'nin Kıbrıs görüşmeleri üzerinden ilerlemeye çalıştığı AB üyeliği hedefi, uzun süredir bir numaralı gündem maddesi olma özelliğini sürdürüyor. Önce Alman Hıristiyan demokratlarının lideri Angela Merkel'in ziyareti ve Türkiye'deki AB isteklilerinin ümitlerini kıran 'ayrıcalıklı ortaklık' önerisi geldi. Ardından Alman Şansölyesi ve sosyal demokratlarının lideri Gerhard Schröder'in 'AB yolunda tam destek' içerikli ziyareti. Alman siyasetçiler, Türkiye'nin üyeliği konusunda yekpare bir tutuma sahip görünmüyor. Almanya'nın önde gelen iki uluslararası ilişkiler uzmanı Profesör Harald Müller ve Profesör Heinz Kramer, Türkiye-AB ilişkilerini ve Türkiye'nin 'model ülke' potansiyelini Zaman'a değerlendirdi.

Kıbrıs meselesinde çözüme yaklaşılmış gibi. Çözüm ve çözümsüzlük durumlarında neler olabilir? Bunun Türkiye'nin iç ve dış politikasında yansımaları nasıl olacaktır?

Harald Müller: Türkiye'nin AB'ye girişi önündeki engellerden biri kalkmış olacak. Bu mesele ortada durduğu sürece üyelik söz konusu olamaz.

Heinz Kramer: 1 Mayıs'ta sorun çözülürse, Türkiye'nin AB Komisyonu'ndan alacağı ve üyelik müzakerelerini başlatması beklenen raporun olumlu olması ihtimali artar. Çözüm olmazsa, burada suçlanacak kesim önemli olacak. Türkiye sorumlu olursa, söz konusu rapor olumsuz olacak ve AB içindeki Türkiye karşıtlarının da eli güçlenecek, Türkiye'nin üyeliği belirsiz bir tarihe ertelenecek. Bu, politik geleceğini AB politikasındaki başarıya kilitlemiş AKP hükümetinin pozisyonunu zayıflatacak. Hükümet üzerindeki Kemalist baskı artacaktır. Türkiye, 1990'ların başından itibaren yaşanan 'kültür savaşı' günlerine geri dönebilir. AKP'nin bu iç mücadeleyi kazanma şansı, o günkü Refah Partisi'nden daha yüksek olmayacaktır.

Türkiye'nin AB üyesi olması gerektiğine inanıyor musunuz?

Harald Müller: Evet, Türkiye, asırlardır Avrupa sisteminin oyuncusu. AB standartlarını yakalamaya çalışan ve modernleşme konusunda büyük bir gayret sarf eden tek Müslüman ülke. Bu çabalar bir süre daha sürecek. Bu üyelik yakın zamanda gerçekleşmeyecek. Ama şartlar tamamlandığında, üyeliği geciktirmenin manası da olmayacak. Türkiye'nin üyeliği, AB'nin İslam karşıtı bir blok olmadığı mesajının verilmesi açısından önemli. Türkiye'nin katılmasıyla, AB'nin, Avrupa açısından en önemli jeopolitik coğrafya olan Ortadoğu'daki varlığı da güçlenecektir.

Heinz Kramer: Ne Türkiye ne de diğer bir aday üye, tam üye olmalı. Genişleme AB için varoluş sorunu değil. AB şu anki durumuyla, Türkiye ya da diğer adaylardan biri olmaksızın da Avrupa ve dünyadaki önemli siyasal aktörlerden biri olmaya devam edebilir. Bu sorunun cevabını sadece politik olarak, üyelik müzakerelerinin ardından verebiliriz. Burada hem aday ülke hem de AB açısından düşünülmeli. Aday hazır olabilir ama AB yeni üyenin getireceği yükü omuzlamaya hazır mı? Türkiye için bu kararın bu on yıl içinde verilmesi gerekecek. Burada da sorulması gereken soru, Türkiye'nin üye olup olmaması değil, o zamanki şartlar altında Avrupa'nın ve dünyanın karşı karşıya olduğu politik, ekonomik ve küresel şartlar altında Türkiye'nin üyeliğinin ne kadar yararlı olacağıdır. Türkiye o dönemde AB müktesebatına hazır ise, yani bugünden daha fazla Avrupalılaştırabildiyse, üyeliği reddetmenin nedeni olmayacaktır.

Bazı çevrelerde, Türkiye'nin AB tarafından reddedilmesi durumunda Türk halkının hayal kırıklığına uğrayacağı, içine kapanacağı ve bunun sonucunda Türkiye'nin AB karşıtı bir politikaya saparak, AB'ye alternatif oluşumlara yelken açacağı senaryoları yazılıyor. Bunları gerçekçi buluyor musunuz?

Harald Müller: Hayal kırıklığı, reddetme ve bunun sonucunda Türk kimliğine yapılan vurgunun artması, buna paralel olarak da Ortadoğu ve Asya'ya yöneliş olabilir.

Heinz Kramer: Bu ihtimal dışı değil, ama ben mümkün görmüyorum. Türkiye zaten AB'ye güçlü bir şekilde bağlı. Bu bağlantılar Türkiye'nin aleyhine de değil. Neden bunlardan vazgeçilsin ki? Böyle olsa bile, böyle bir manevranın Türkiye'ye çıkaracağı bedel ne olacak? Bu AB karşıtı ittifakta Türkiye'nin ortakları kim olacak, İran, Rusya, Irak, Pakistan, Arap ülkeleri ve hatta Amerika mı? Bu ülkelerin Türkiye ile AB karşıtı bir ittifaka girmesinden ne gibi bir kazançları olabilir ki? Ve olsa bile bu AB'yi ne kadar etkiler?

Alman Hıristiyan demokratlarının lideri Angela Merkel'in 'ayrıcalıklı ortaklık' önerisini mantıklı ve uygulanabilir buluyor musunuz?

Harald Müller: Bence işe yaramaz. Türkiye'ye üyelik sözü verildi. Ve bunun için gerekli sebepler de var. Bundan geri adım atmak, hem Türkleri yaralayacak hem de Avrupa'nın iddia ettiği gibi evrensel değerleri yaygınlaştırmaya çalışan değil, kültürel bir oluşum olduğunu gösterecektir.

Heinz Kramer: Eğer üyelik müzakereleri başarısız olursa, 'ayrıcalıklı ortaklık' bir alternatif olabilir. Bununla birlikte bu ihtimal, müzakere sürecinin parçası olan ciddi sorunlar göz önüne alındığında, tamamen ihtimal dışı bırakılmamalı. Hiç kimse daha bugünden, Türkiye ya da AB'deki gelişmelerin, taraflardan birinin ya da diğerinin, adaylığı, artık işlevsel ya da arzu edilebilir bulmayacağı bir noktaya gelmeyeceğini garanti edemez.

Avrupa'daki siyaset yapıcıların çoğu Türkiye'nin adaylığına Avrupa'nın güvenlik kaygıları ya da diğer İslam ülkelerine model gösterilmesi noktasından yaklaşıyor. Bu tespite katılır mısınız?

Harald Müller: İkinci sorunuzda buna kısmen cevap vermiştim. Evet, hem İslam ülkelerine bir model sunulmalı hem de Türkiyesiz bir Avrupa eksik olacaktır.

Heinz Kramer: Kesinlikle doğru. Türkiye’nin üyeliği, AB'ye geniş anlamda güvenlik politikaları haricinde bir kazanım sağlamayacaktır.

Amerikalı siyasetçilerin demeçlerinde ve en son olarak Alman Dışişleri Bakanı Joschka Fischer'in 7 Şubat'ta Münih'teki Güvenlik Politikaları Konferansı'nda net olarak dile getirdiği gibi, bazı çevreler sürekli olarak Türkiye'yi kültürler, dinler, daha net bir ifadeyle çatışma görüntüsü veren transatlantik ve İslam ülkeleri blokları arasında bir köprü olarak lanse ediyor. Türkiye'nin böyle bir potansiyeli var mı?

Harald Müller: Türkiye'nin AB'ye başarılı bir şekilde dâhil olması, Müslüman bir ülkenin de liberal değerleri kucaklayacağını ve özünü kaybetmeden gerçek manada demokrasiyi hayata geçirebileceğini gösterecektir. Şüphesiz ki bu diğerleri için de model etkisi yaratacak ve radikal kültür farklılığının Müslüman ülkelerin bu değerleri kucaklamasının önündeki engel olduğu şeklindeki önermeyi de boşa çıkartacaktır. Siz bunu köprü fonksiyonu olarak isimlendirebilirsiniz, ama ben model fonksiyonu diyorum.

Heinz Kramer: Kuzey Afrika ve ayrıca Ortadoğu'da bazı Müslüman ülkelerin sırf bu sebeple gönülden Türk gelişme modelini benimsediklerine şüphe yok. Türkiye, bu ülkelerdeki 'modernleşmeciler' tarafından bir 'model' olarak görülüyor. Bununla birlikte Türkiye'nin bir model olarak cazibesi, söz konusu ülkelerdeki, modernleşmenin İslamî yolunu arayan 'İslamcı modernleşmeciler' açısından oldukça sınırlı. Onlar açısından Türkiye'nin Avrupalılaşma yöntemi, AB üyeliği tabii ki, takip edebilecekleri bir model değil. Sonuç olarak, Türkiye'nin diğer Müslüman ülkeler tarafından model alınabilirliği, bu ülkelerin modernleşme için yapacakları siyasi tercihlere bağlı olduğu kadar Türkiye'nin baskın bir Müslüman çoğunlukla izleyeceği AB üyeliği yoluna bağlı olacaktır. Eğer başarılı olursa, AB üyesi Müslüman bir ülke kimilerinin kaçınılmaz olarak gördüğü medeniyetler çatışması açısından bir anti tez olabilir. Ama bunun da küresel gelişmeler üzerinde ne kadar etkisi olur, tartışılır.

Prof. Dr. Harald Müller
Prof. Dr. Harald Müller, 1949 yılında doğdu. 1981 yılında Frankfurt Üniversitesi'nde politik bilimler üzerine doktorasını tamamladı. 1976 yılında Frankfurt'taki Barış Çalışmaları Enstitüsü bünyesinde araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 1984-86 yılları arasında Brüksel'deki Avrupa Politika Araştırmaları Merkezi'nde baş araştırmacı olarak güvenlik üzerine araştırmalar yaptı. 1996'da Frankfurt'taki Peace Research Institute'nün direktörlüğüne getirildi. 1999'da Frankfurt Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler profesörü oldu. Prof. Müller, Avrupa'nın güvenlik politikası, silah kontrolü ve silahsızlanma konularında önde gelen isimlerinden.

Prof. Dr. Heinz Kramer
Heinz Kramer halen, Almanya'nın prestijli think tank kuruluşlarından Berlin Stiftung Wissenchaft und Politik'te 'AB'nin genişlemesi' üzerine araştırma yapan ekibin başkanlığını yürütmekte. 'Avrupa Politikaları' bölümüne katıldığı 1973'ten bu yana, kurumdaki çalışmalarını sürdürüyor. Dr. Kramer, Hamburg ve Saarbrücken üniversitelerinde ekonomi ve politik bilimler okudu. Saarbrücken Üniversitesi'nden ekonomi diploması ile 1969'da mezun oldu. 1974'te Saarbrücken Üniversitesi Hukuk ve Ekonomi fakültelerinde doktorasını yaptı. Avrupa Entegrasyonu, Türkiye-Avrupa İlişkileri ve Avrupa Birliği'nin Genişlemesi gibi konularda yayınları var.

ALİ ÇİMEN
29 Şubat 2004, Pazar, Zaman Gazetesi


Röportajı ZAMAN’ın web sitesinden okumak için tıklayınız.
Bir önceki menüye dönmek için tıklayınız.
Ana menüye dönmek için tıklayınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder